30 Ocak 2012 Pazartesi

KIPKIRMIZI BAŞLIKLI KIZ


Bir varmış bir yokmuş, iki varmış üç yokmuuuşş, hatta üç varmış dört yokmuuşş ve bu böyle devam edip gitmiş.

Anadolu’nun bağrından top gibi fırlayan akılca biraz noksan, kıpkırmızı başlıklı kız anneannesine yeni aldığı buzağısını göstermek için ormanda yuvarlanmaya başlamış. Kıpkırmızı başlıklı kız bir yandan etrafına aval aval bakarken bir yandan da anneannesinin evini gösteren haritayı nasıl olur da evde unuturum diye kafası ağaçların gövdesine vurarak ormanda ilerlerken birden caaarrrrttt kaba kaaattt diye bir ses duymuş.O da ne yeni ütülediği pelerininin ucu dala takılınca yırtılmasın mı? Bizim kıpkırmızı başlıklı kız başlamış zırlamaya. Oradan geçmekte olan 6 aydır midesine bir şey girmemiş iyi kalpli kötü kurt, kıpkırmızı başlıklı kızın zırladığını duyunca hemen yanına seyirtmiş tabii. Kıpkırmızı başlıklı kız iyi kalpli kötü kurdu görünce “Kurt amca kurt amca pelerinimin ucu dala takılınca caaarrrtttt diye yırtıldı. Annem bu pelerinimin halini görünce benim kemiklerimi kıracak, beni altı ay tuvalette kilitli tutacak. Ne olur bana yardım et.” demiş. İyi kalpli kötü kurt sen üzülme yavruummm demiş. Benim evimde kıpkırmızı pelerin koleksiyonum var gel benimle, sana onlardan beğendiğini vereyim.” demiş. Bu teklife sazan gibi atlayan kıpkırmızı başlıklı kız o kadar sevinmiş o kadar sevinmiş ki ağzı kulaklarına varmak ne demek ağzı bacaklarına varmış. Önde iyi kalpli kötü kurt, arkada kıpkırmızı başlıklı sazan kız lay lay lom lay lay lomm yola koyulmuşlar.

Derken yatağında yatalak bir vaziyette yatan yapyaşlı anneanne “Benim akılca yoksun kıpkırmızı başlıklı torunum yolunu bulamaz, 6 aydır midesine bir şey girmemiş iyi kalpli kötü kurt torunumu yer.” diye düşünmüş, yatağından fırladığı gibi ağaçları buldozer misali yıka yıka ormanın içinde yol almaya başlamış. O da neee kurt kıpkırmızı başlıklı kızı yemeye başlamak üzere. Hooopp öküzzzz demiş. Kurt da hadi sen de ben öküz değilim kurdum kurt demiş. Yapyaşlı anneanne dayanamamış ve bırak o kızı beni yeee, beni yeee diye yalvarmaya başlamış. İyi kalpli kötü kurt ise “Hadi oradan sen de. Ben seni ne yapayım senin etin çok karttır.” demiş. Anneanne bu söze çok alınarak yaşlılık kompleksine girmiş, oracıkta imamın kayığına binerek ahirete doğru yol almaya başlamış. İyi kalpli kötü kurt bizim akılca noksan kıpkırmızı başlıklı kızla baş başa kalmış. Tam yiyecekken bizim saf kız “Kurt amca kurt amca pelerinler nerede?” demiş. Kurt dayanamamış artık “Ya hu sen mi salaksın yoksa ben de mi bir sorun var?” demiş. Tam bu sırada Yupyumuşak paspamuk pamuk prenses hooooop öküüzzzzz demiş. Kurt da hadi sen de ben öküz değilim kurdum kurt demiş. Pamuk prenses de “İyi ki söyledin ben de seni dana sanmıştım.” demiş. İyi kalpli kötü kurt “Allaaahhh tutmayın lan beni demiş ve pamuk prensesi oracıkta mideye indirecekken prens atıyla seyirterek “Hooooop öküüüzzz” demiş. Kurt da hadi sen de ben öküz değilim kurdum kurt demiş. Ya hu neden herkes bana öküüüzzzz diyor, benim nerem öküüüzzzze benziyor. Ben öküüüzzz değilim, ben öküüüzzz değilim.“ diyerek zııır zıııır ağlayarak ormanın içine deli dana gibi koşarak gözden kaybolmuş.

Pazulu prensle yupyumuşak paspamuk pamuk prenses atlarına binerek dıgıdık dıgıdık sarayın yolunu tutmuşlar.

Bizim Anadolu’nun bağrından top gibi fırlayan akılca biraz noksan, kıpkırmızı başlıklı kızımıza ne olduğunu merak ettiniz değil mi? Bizim zavallı Anadolu’nun bağrından top gibi fırlayan akılca biraz noksan, kıpkırmızı başlıklı kız ormanda kaybolmuş. Hala aranıyormuş ve bulanların belediye ilan bürosuna başvurmaları rica ediliyormuş.

Gökten üç Diyarbakır karpuzu düşmüş, biri masaldaki Anadolu’nun bağrından top gibi fırlayan akılca biraz noksan, kıpkırmızı başlıklı kızımızın başına , biri dinleyenlerin başına, biri de belediye başkanımızın başınaaa…..

Hepinizin gözlerinden öpüyorummm.

Başka bir masalda buluşmak üzere. Hoşçakalıııın.

ARABA SEVDASI ROMANININ ÖZETİ, ROMAN ÖZETİ, KİTAP ÖZETİ, ÖZETLERİ


Kitabın Yazarı : Recaizade Mahmut EKREM

Kitabın Konusu

Bir görüşte aşık olan Fransız hayranı savurgan bir şahsın, kendi kendine gelin-güvey olarak yaşadıklarını anlatmaktadır.

Kitabın Özeti

Bihruz Bey zamanındaki İstanbul’da yaşayan, pek şık giyinmesini seven ve validesinin yardımıyla geçinen, kibirli ve kendini dekolte gören, genç bir beydir. Her yıl olduğu gibi, baharın gelmesiyle Bihruz Bey’in de içi hoş olur ve sık sık gezintilere çıkar. Bir gün gelir ve lando diye tabir edilen ve bir o kadar da şık olan sarı renkli at arabasına biner. Arabasından indiğinde güzel bir lando daha gelir ve içerisinden iki hanım iner. Biri Periveş adında güzel, yirmi yaşlarında, sarışın bir hanım ve diğeride Bihruz Bey’in sarışın hanımın hizmetkarı sandığı yaşlıca bir kadındır. Bihruz Bey, blond diye tabir ettiği sarışın hanıma gönlünü kaptırır. Bu hanımların arakalarından yürür ve hanımların bu yere bir sonraki Cuma geleceklerini öğrense de gelecekleri saati öğrenmek nasip olmaz. Bir anda Keyfi Bey’in çıkması ile Periveş hanım hızlıca kaçar ve Bihruz Bey her ne kadar takip etmeye çalışsa da izini kaybeder. O günden sonra bu sarışın güzel, Bihruz Bey’in aklından hiç çıkmaz..

Bihruz Bey sarışın hanım için bir mektup ve alıntı bir şiir yazıp, gönderir. Fakat daha sonra şiirde anlamını bilmediği bir sözcüğün, ona değil de sarışın yerine esmere hitap ettiğini öğrenince kahrolur. Bu sırada borçlarının kabarması üzerine paraya ihtiyaç  duymaktatır. Bu yüzden köşkü satmayı düşünse de validesi buna izin vermemektedir. Keyfi Bey ile konuşurken Keyfi Bey’in yalandan söylediği sarışın güzelin (blondun) öldüğü haberini alır. Bunun üzerine Bihruz Bey sanki çok büyük bir aşk yaşamışlar gibi kendini kahreder, günlerce ağlar.

Daha yeni kendine geldiği anda dışarı gezintiye çıkmıştır. Üsküdar vapuruna yaklaşır fakat onu kaçırır. Vapur henüz iskeleden ayrıldığı anda Periveş hanımın vapurda oturduğunu görür. Bir anda büyük bir heyecana kapılır ve sevinçten gözleri ışıldar. Keyfi Bey’in yalanını suratına çarpmak hevesiyle Keyfi Bey’in yanına gider fakat Keyfi Bey ikinci bir yalanla o gördüğü kişinin Periveş hanım olmadığını ve ona çok benzeyen bir çalışanı olduğunu söyler. Bunu üzerine Bihruz Bey tekrar yıkılır. Bu esnada alıcaklılar Bihruz Bey’i sıkıştırmaktadır.

Bihruz Bey’in arabacısı olan Andon bir gün Bihruz Bey’in emri üzerine onu bekler ve Bihruz Bey’in geri dönmemesi üzerine köşke doğru yola koyulur. Bu esnada arabayı çizdirerek ufak bir kaza yapar. Bundan Bihruz Bey’in haberi olmadan kurtulmak amacıyla arabayı tamir fabrikasına götürür. Fabrikasında Bihruz Bey’in arabasını gören Kondaraki, onca uyarılara rağmen Bihruz Bey’in borcunu ödememesi üzerine arabaya ve hayvanlara el koyar. Bunun üzerine Andon çaresiz köşke gider ve olanları Bihruz Bey’e anlatınca işten kovulur. Kondaraki daha sonra Bihruz Bey’e nisbet olurcasına Andon’u işe alır.
Bihruz Bey validesinin isteği üzerine İstanbul’dan ayrılmayı düşünürken bir yıl daha burda geçirmeye karar verir. Bu esnada Müsyü Piyer ara sıra gelmekte ve beraber çalışmaktadırlar. Bir gün Bihruz Bey çarşıda gezerken o sarışını tekrar görür ve blondunun çalışanı olarak sandığından aşık olduğu sarışın kadının mezarını öğrenmek maksadıyla hanımın peşine koyulur. Ara bir sokaktan geçerken nazik bir şekilde durumu izah eder. Sonra da aşık olduğu o sarışın hanımın aslında o çalışan kadın olduğunu ve o gün geldikleri güzel arabayı kiraladıklarını diyer bir tabir ile zengin olmadıklarını öğrenir. Bunun üzerine yalan aşkından dolayı Bihruz Bey bir daha yıkılır. Sarışın hanım da alay ederek yoluna devam eder.

Kitabın Anafikri

Bu eserden dış görünüşün insanı yanıltabileceği ve dış görünüşe fazla aldanılmaması gerektiği yargısı çıkarılmaktadır. Bunun yanında insanın olayları kendi istediği gibi agılamayıp gerçeği görmesinin gerektiği, o zamanlarda görülen ve yabancı hayranlığından kaynaklanan Fransızca ile karışık bir dil kullanma durumunun kişilerin anlaşmasında zorluklar yarattığı ve önyargılı davranışların insanı ne derece hataya sürüklediği anlatılmaktadır.

Kitaptaki Şahısların Değerlendirilmesi

Bihruz Bey: Şık görünmeyi seven, valide parasını yiyen tutarsız ve savurgan bir gençtir. İnsanların dış görünümüne önem verir. Kendi kendine gelin ve güvey olur. Olayları işine geldiği şekilde algılar. Umursamaz ve düşüncesiz bir karaktere sahiptir. Gittiği heryerde tanıştığı her insanla Fransızca konuşarak tiraj yapmaya çalışır.
Periveş Hanım (blond): Bihruz Beyin zengin bir hanım sanıp, gönlünü kaptırdığı kişidir. Gerçekte zengin değildir. Alaycı bir karaktere sahiptir. Sarışın, yirmi yaşlarında, orta boylu ve güzel bir kızdır.
Keşfi Bey: Bihruz Bey’e yalan söylemiştir. Şakacı bir yapısı vardır.
Mişel: Bihruz Bey’in hizmetkarıdır. Her zaman kibar görünür ve Bihruz Bey gibi Fransızca ile karışık bir dil konuşur.
Andon: Bihruz Bey’in arabacısıdır. Bihruz Bey’in sarı renkli şık arabasını verilen emirler doğrultusunda kullanır. Bihruz Bey’den oldukça korkar.
Müsyü Piyer: Bihruz Bey’e öğretmenlik yapan, ona kitaplar getirip, okuyan orta halli bir profesördür. Geçimini biraz da Bihruz Bey’in yardımıyla sağlar.
Kondaraki: Araba tamir fabrikasının müdürüdür. Bihruz Bey’in arabasını pek beyenmiş ve göz koymuştur.

AĞAÇLARDAKİ SİNCAPLAR OYUNU


Bütün çocuklar 7-8 kişilik gruplara ayrılırlar.

Her grup el ele tutarak bir daire yapar.

Bir kişi ortada bulunur.

Birisi de ebe olarak dışarıdadır.

Daireyi oluşturan çocuklar bir ağacı temsil eder.

Dairenin ortasındaki öğrenciler sincaplardır.

Ebe olan öğrenci de sincaptır.

Öğretmenin düdüğü ile sincaplar, kendi dairesinden çıkar ve başka daireye giderler.

Bu sırada ebe olan sincap da kendisine bir ağaç bulur.

Dışarıda kalan ebe sincap olur.

(Öğretmen bütün çocuklara sincap olma olanağı vermelidir.)

27 Ocak 2012 Cuma

Dil, Dilin özellikleri, Dil hastalıkları


Tat alma duyu organımızdır. Ağız boşluğunda yer alan dilimiz, genişleyip kıvrılabilen, uzayıp daralabilen çizgili kaslardan yapılmıştır ve önü serbesttir. Arka kısımda ise dil kemiği ile alt çeneye bağlanmıştır.  Dil, konuşmamızı, besin maddelerinin çiğnenirken ağızda çevrilmesini ve yutulmasını sağlar.
      
Dil, tat alma işini duyu hücrelerinden oluşmuş tat memecikleriyle (papilla) yapar. Papillaların içerisinde bulunan duyu hücrelerinin her biri bir ya da iki farklı tadı algılayabilecek şekilde özelleşmiştir. Bu nedenle dilin bütün yüzeyi her maddeyi aynı duyarlılıkla algılayamaz. Dilin ön kısmı tatlıyı, arka kısmı acıyı, ön yan kısımları tuzluyu, arka yan kısımları ekşiyi algılar. Bu bölgeler arasında kalan kısım tatlara karşı eşit duyarlılıktadır.

Dil ayrıca besinlerin sıcaklık ya da soğukluklarının da algılanmasına yardımcı olur.


Tat Alma Olayı

Ağzımıza alınan besin maddelerinin tadını algılayabilmemiz için, bu besin maddelerinin tükürük sıvısı içinde çözünmesi gerekir. Besin maddeleri tükürük sıvısı içinde çözündükleri zaman, kimyasal yolla tat alma hücrelerini uyarırlar. Uyartılar, duyu sinirleri ile beyne taşınır. Böylece besinlerin tadının algılamış oluruz.


Bazı insanlar, bazı tatları algılayamazlar. Bu algılama bozukluğuna tat körlüğü denir.


Dil Hastalıkları:

1- Dil kanseri

2- Dil iltihaplanması

3- Mantar oluşumu

Dilin hassasiyetini korumak için, aşırı sıcak ve soğuk yiyecek içeceklerle, sigaradan kaçınmalı, ağız temizliğine önem verilmeli ve B vitamini içeren besinler alınmalıdır.

FENİKE UYGARLIĞI, FENİKE MEDENİYETİ, ÖZELLİKLERİ


-Sami kökenlidirler.

-Kuruldukları bölge Lübnan çevresidir.

-Tarımdan ziyade denizcilik ve deniz ticaretinde gelişip koloniler kurmuşlardır.

-Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. (Sidon, Biblos, Sayda, Sur)

-Kolonilerine sadece ekonomik amaçlarla gittikleri için uzun süre tutunamamışlardır.

-Alfabeyi (harf yazısı) ilk kez Fenikeliler bulmuştur. (Daha sonra İyon, Yunan ve Romalılar geliştirmiştir, Latin Alfabesi oluşmuştur.)

iran uygarlığı ve iran medeniyeti


-İran uygarlığı, Medler ve Persler tarafından gelişmiştir.

-Ülke satraplık denilen eyaletlere bölünmüştür.

-Medler, Ticareti canlandırdılar.

-Posta örgütü kurdular.

-Düzenli ve güçlü ordu birlikleri kurdular.

-Dinleri Zerdüştlük (Ateşe tapan)